ANAYASAMIZDA VERGİ İLE İLGİLİ İKİ
KONU Anayasanın
iki önemli konusunun yeniden düzenlenmesine ihtiyaç olduğunu bizzat yaşadığım
olaylarla şahit oldum. Her ikisi de mesleğin ve dolayısıyla mükellefin
haklarını doğrudan ilgilendiren bu konuların gözden geçirilmesi gerekmektedir. 1- Bireysel başvuru (yargıç vesayetine son)
Bu uygulamanın da bizzat iki defa mağduru oldum. Ciddiye alınmadığım aynı konulu davaları başkaları açtı, aykırılık talepleri kabul edildi ve ilgili kanun maddeleri Anayasa mahkemesince oybirliğiyle kaldırıldı. Oybirliğiyle kaldırılabilecek bir kanundan şüphe bile etmemek bu sistemin işlemediğinin evrakı müsbitesidir. Özellikle İstanbul vergi mahkemeleri bireylerin bu yöndeki hakkını resmen katletti. Son yılların 3-4 AYM kararı olmasa arşiv çalışması yapıp ispatlayacaktım yetki gaspını. Önemli konulardaki sevklerin tamamı hep Anadolu'nun genç ve idealist hakimleri tarafından yapıldı. Sistemin hakimin bireysel takdirine bağlı çalışması açıkça kişi haklarına takılmış pranga gibidir. Özellikle vergi
davalarında anayasaya aykırılık o kadar seyrek çalışmıştır ki, örneğin 49 yıl
uygulanan takdir komisyonu-zamanaşımı hükümlerinin anayasaya aykırılığı iddia
etmek bir yana dava bile açılamamıştır.
Bunda vergi kanunlarındaki yargının üstünde ve önünde yer alan uzlaşma
müessesesinin ağır etkisi vardır. Bireysel başvurunun anayasa komisyonunda
gözden geçirilmesinde, uzun süren vergi yargılamasının cesaret
gerektirdiği ve gecikme zammının artmaya devam ettiği de dikkate alınmalıdır.
www.denetim.com/vuktaselestiri.htm
Teklifim şudur: Bireysel başvuruya ciddiye
alınma vesayeti yerine, tarafların davaların her aşamasında Anayasa
Mahkemesine başvurabilmesi usulü getirilmelidir. Anayasa mahkemesinin
kendisinin oluşturacağı bir kabul komisyonunun çok hızlı iki dereceli (yetki,
şekil ve konu) elemesinden sonra mahkemenin konusuna alınmaya değer
bulunmasıyla talep kabul edilmeli ve durum ilgili mahkemeye bilgi verilerek
dosya süresiz durdurulmalıdır. Hangi konunun Anayasa Mahkemesi konusuna
girmesi gerektiğini en iyi mahkemenin
kendisi bilir. Bütün mesele kadro, zamanında adalet için ve bireysel haklara
sonsuz saygı için değmez mi? Kaldı
ki şu an AYM ye gerek siyasi partiler ve gerekse mahkemelerden gelen
dosyaların ciddi bir kısmı şekil ve mükerrerlik gibi basit hatalar sebebiyle
reddedilebilmektedir… Sonuç:
Kaç yüz bin davada anayasaya aykırılık talepleri reddedilmiştir,
saymak mümkün olsa keşke. Ciddiye alınma usulü başarılı olsaydı, 49 yıl
uygulanan vergi kanunları şimdi değil daha ilk yıllarında kaldırılmış
olacaktı. Bu usul ile ülkemizde
hukukumuzun ictihad yoluyla gelişmesi imkanı da yok edilmiştir. Ciddiye alınma usulünde millet ciddiye
alınmamıştır. Biz de onları ciddiye almayalım ve kaldıralım bu vesayet
rejimini.. 2- Anayasamızda vergi ödevi. (Maliye
Hükümranlığına son) Son 10 yılda
çıkan çok sayıda vergi kanunu alenen hukukun temel kaidelerine aykırı olduğu
gibi vergileme tekniklerine de aykırı olmasıyla Anayasa mahkemesince
OYBİRLİĞİYLE kaldırılacak kadar kötü yazılmış ve TBMM nin iradesi cidden
fesada uğratılmıştır. Aynı konuda farklı kişilere farklı oran
uygulanabilmesi, fon payının bazı gelir unsurlarından alınırken bazılarına
uygulanmaması gibi konular buna örnektir. Anayasa mahkemesini hiçe saymanın ikinci
örneği de süresiz yararlanılabilecek yatırım indirimi hakkına süre sınırı getiren
madde hakkındadır. Bu madde Anayasa mahkemesince tabii ki kaldırılacaktı,
öyle de oldu. Maliye bu sefer de kaldırılan süre sınırlaması yerine miktar
sınırlaması getirdi. İlgili yıl karının yüzde 25 ile. Bu haliyle anayasaya
çok mu uygun. Maddenin yeni halinin de anayasaya aykırılığı makalelere konu
olmaya başladı. Maliye bürokrasisi
tebliğ yazar gibi kanun yazıyor. Çözüm: bu hukuksuz gidişata dur demenin yolu
yetersiz düzenlenmiş Anayasamızdaki vergi ödevi maddesini yeniden
yazmaktır. Anayasanın vergi ödevi ile
ilgili mevcut maddesinde mali güce göre vergi alınacağı, vergi ve cezaların
kanunla konulup kaldırılacağının yanı sıra dengeli ve adaletli vergilemenin
bir sosyal amaç olacağı yazıyor, nedense mecburi değil. Taslaklarda bu
madde daha da basit düzenlenerek maliye bürokrasisinin eli iyice
rahatlatılıyor. Halbuki tüm temel demokratik düzenlemelerin sisteme dahil
edildiği yeni sivil anayasada mükelleflerin vergi yükümlülüğünün de insan
odaklı düzenlenmesi gerekmez mi? Neden mükellefin vergi ödevi başlığı var da,
ADİL VERGİLEME GÖREVİ başlığı yok? Vergileme mükellefe ödev ise Devlete de
sınırları belli yükümlülüktür. Bu iş yükümlülük değilse ve sınırları da yoksa
her kanunla yeni yetkiler toplayan ve sınırsızca kullanan hükümet üstü Maliye
duruşu ortaya çıkar. Bu maddenin kesinlikle hükümetlerin (aslında maliyenin)
vergileme konusunda sorumluluk ve sınırlamalarını sayan bir yapıda yeniden
yazılması gerekir. Maliyenin uyması gereken temel hukuk kuralları
hatırlatıldığı gibi yasallık yanında adalet, eşitlik, hukukilik, tarafsızlık
ve daha bilumum vergileme ilkeleri anayasa da uzun ve hatta karışık olarak
yazılmalı ki, okuyup anlayabilmek için kafa patlatalım. Şu anki gibi mali güç
ile içi boşaltılmış yasallık kelimeleri yetmez, yetmedi. Aynısı kalırsa bir daha kimse dönüp okumaz
bu maddeyi, şimdiye kadar olduğu gibi. Yeminli Mali Müşavir Mali Hukuk MBA word belgesi makaleler anasayfa |