VERGİ
YARGILAMASININ MALİYETİ Vergi
hukukumuzda mükelleflerin haklarından en önemlisi idarenin kendilerine
yönelik eylem ve işlemlerine karşı dava açabilme hakkıdır. Ancak,
idari yargıdan yararlanma hakkı olarak belirleyeceğimiz bu hakkın suçlar karşısında
evrensel adil yargılanma hakkının unsurlarını taşıması gerektiği de
aşikardır. Yargılanma maliyetinin aşırı miktarlara ulaşmasının, adil
yargılanma hakkını ihlal edeceği kuşkusuzdur. Türk Vergi
Hukukumuzda bu haktan yararlanmanın direk maliyeti ve alternatif maliyetleri
de söz konusudur. Başka ülkelerde nasıl olduğu konumuz dışında olmakla
birlikte adı geçen maliyetlerin akıldışı ölçüsünde yüksek olduğu
kanaatindeyim. 1- Dava açma harcı ortadaki tek
maliyet olarak görünse de alınan harcın pek cüzi bir miktar olması karşısında
maliyetin hiç olmadığı dahi söylenebilir. 2- Avukat tutmak için tarhiyatın %
10-50 si arasında bir bedeli gözden çıkarmak gerekmektedir. Özellikle uzlaşma
yetkisi olmayan tarhiyatlarda bu oran üst sınırlarda seyretmektedir. 3- Öncelikle, Uzlaşma hakkınızdan
feragat etmelisiniz. Uzlaşma masasına otursanız bile “uzlaşmıyorum”
diyebilmenin maliyeti cezanın yüzde 90 ı gibi çok büyük rakamlara
ulaşmaktadır. 4- İkinci maliyet ise uzlaşmanın
gölgesinde kalmakla birlikte saymadan geçemeyeceğimiz cezalarda indirim, VUK
376 nci maddede sayılan cezalara ödeme şartıyla
belli oranlarda indirim gelmektedir. Dava açacak mükellefin bu hakkından da
feragat etmesi gerekmektedir. 5- Dava ve temyiz aşamasında geçen
süre 3 yıldan az olmamak üzere çok uzun yıllar alabildiğinden dava açarken
göze alınması gereken çok önemli bir maliyet kalemi de gecikme faizidir. Biz hiç
önemi yok desek de, bir çok mükellef, vergi dairesi ile davalık olmanın
kendileri için bir risk oluşturacağı evhamına sahiptir. Bunun yanlışlığını
izah etmekte pek çok kere zorlanmışızdır. Özellikle mükellefleri ihtirazi kayıtla beyana ikna etmek neredeyse imkansızdır.
Dava
açmaktan kaçınmaya ilginç bir örnek: 1990 yılında vergiler, çekin postaya
iadeli taahhütlü olarak verilmesiyle, posta tarihinden geçerli olmak üzere
ödenebiliyordu. Doğal olarak çek vadeden birkaç gün sonra hesaptan
çekiliyordu. Bir uyanık vergi dairesi müdür muavini, bankadan hesap
dökümlerini alıp temerrüt ve gecikme zammını şirketimize kesti. Toplamı
birkaç bin YTL yi aşmayan vergi ve ceza için hemen
dava açtık. Vergi dairesinin cevabının teksir makinesiyle basılı vaziyette
gelmesiyle açıkçası panikledim. Tanıdığım müdür muavinine telefonla sordum.
Teksir kağıdıyla bastığınıza göre bu davaları sıkca
yaşayıp kazanıyorsunuzdur herhalde dedim. Aldığım cevap: “yok ya bi sen dava açmışsın.”. 3 ayda geldi olumlu mahkeme
kararı. Bu kadar basit bir konuda bile cefakar milletimiz çek kullanma ve
çekle vergi ödemenin avantajını bilebilecek yetenekte olmasına ve hatta bu
konuda uzlaşma ve indirim olmamasına rağmen dava açma yolunu seçmemiştir. Yargılanma
maliyetinin yüksekliğinin sonuçları A- Yargılanma Hakkının Engellenmesi Yargılanma
hakkının önündeki maliyet engeli, kişilerin bu haklarını kullanmalarına engel
teşkil edecek kadar büyüktür. Anayasamızda idarenin her türlü eylem ve işlemi
yargı denetimine tabidir sözü maliye için geçerli değildir. Haksız tayinlere
ve sınav sonuçlarına dava açanların harçtan başka parasal maliyeti yok
denilebilir. Oysa vergi mükelleflerinin dava süresince kaybedeceği çok şey
vardır. Anayasanın teminat altına aldığı yargı denetimi vergi dünyasında
kanunlarla da olsa gasp edilmiştir. Günümüz Türkiyesinin
hem sosyal hem de ekonomik gelişmişliğine asla uymayan bu uygulamaya bir an
önce son verilmesi gerekmektedir. B- Hukukun gelişmesinin durması Maliyenin
bazen yerse diye sorumsuzca yaptığı tarhiyatlara karşı mükellefin boynu
büküktür. Mükellefler indirimlerin dayanılmaz hafifliği karşısında az bir
bedelle cezayı ödeyip kurtulmayı yeğlemektedirler. İdari yargının
güvenilirliği de aslında burada tartıya konulmaktadır. Yargının bilinmeyen
kararına güvenerek dava açmaya cesaret etmek nereye kadar. Dava açma
iradesine set çekilince içtihad gelişmemiştir. Bir
çok mantıksızlık karşısında dava açılamadı, açılsa bile Anayasa Mahkemesine
ulaşılamadı. Cezanın yüzde 90 ının
kaldırılmasındaki mantık, mükellefin yargılanma hakkının gaspından ve
muhtemelen haksız çıkabilecek maliyenin yargıdan kaçmasından başka bir şey
değildir. İşte bu yargılanmayı engelleyici baskıcı rejim yüzünden örneğin
takdir komisyonunda geçen süreler zamanaşımını ELLİ YIL boyunca durdurdu. Kim
cesaret gösterip sistemin temelleri tartışmaya açacaktı. Elli yılda kimlerin
canı yandı takdir komisyonunda geçen sürenin zamanaşımını uzatmasıyla. Oysa
bir kahramanın açtığı dava, başka bir kahraman hakim tarafından Anayasa
mahkemesine sevk edildi ve ilgili maddesi 50 yıl uygulandıktan sonra iptal
edildi. Şahsım
için açtığım iki davanın 6 hakimi ve 10 danıştay
üyesi arasında bir kahraman bulamamıştım. Ya da başarılı! bir avukatım yoktu.
Aynı konuların ilgili maddeleri başka kahramanlar sayesinde Anayasa
Mahkemesince iptal edildi. Vergi davasını kaybedip moral davasını kazandım.
Yani mevcut sistemde haksız kanunlardan kurtulmanın yolu kahramanların
cesaretine ve fedakarlığına kalmıştır. Mevcut
sistemde yargılanmanın engellemesi yanında ayrıca davanın kesinleşmesine
kadar geçen süre ve hatta Anayasa yargılamasında geçen sürede dahi gecikme
faizi işlemeye devam etmektedir. 2000 öncesi yıllarda beş yılda beş kat, son
yıllarda ise beş yılda yaklaşık bir-iki kat gecikme zammını kim göze
alabilmek dava açmanın kararının odak noktasına yerleşmektedir. Haklı
olduğundan yüzde yüz emin olan kişiler belki. Ama ya kazanamazsak.. Nitekim
Anayasa mahkemesince oybirliğiyle kaldırılan 2003 yılı Fon Payı için kesin
kazanırım diye dava açtığımda, aynı rakama denk gelen miktar kadar gelir
vergisini ödememiştim. Davayı kaybedince üzerime kalan gecikme zammı da
(5.000 TL) zarar haneme yazıldı. C- Zulüm seviyesinde fahiş ceza ve
faiz Sonuç
olarak kanunda yazılı 3 kat cezayı ödeyenler sadece mahkeme kaybedenler
olmakta, kanunla ulufe gibi dağıtılan indirimlerin hiçbirinden
yararlandırılmayarak cezalandırılmaktadırlar. Az sayıda açılan davanın, az
sayıda kaybedeninin ve daha az sayıda ceza ve faizi ödeyeni sistemin kurbanı
durumundadır. Bir örnek olarak, 23.000 TL haksız kdv
iadesi mahsubu yaptıran bir mükellef, davasını kaybetmiş ve 10.000 dolar
avukat ücreti dışında toplamda 163.000 TL yi nakden
ödemiştir. Mükellefin dükkanı kapatıp kaçmak yerine bu fahiş rakamı ödemiş
olması bile vicdanları sızlatacak ağır bir yara olmuştur. Ceza sisteminin
insanların yanlış tercihleriyle bu kadar farklı sonuçlara götürmesi nasıl
izah edilebilir. 5 yıllık zamanaşımı süresince gecikme faizi birikmiş borca
bir de dava süresince faiz işlediğinde 67.000 TL gecikme faizi yargılama
cezası olarak mükellefe kesilebiliyor. Oysa sözkonusu
davanın incelemesinde denetmenler alt firmayı daha ilk yılda bulamamışlardı.
4 yıl beklediler raporu sonuçlandırmak için. Tutanak günü denetmenlere
sertçe sordum niye beklediniz 4 yıl diye. Hayret ki, nazik insanlarmış bir
şey demediler. Örnek verdiğim bu tarhiyat sorumluluğum dışındadır. ve 2008
yılında ödenmiştir. SONUÇ. Vergi
yargılanmasının ve içtihadın gelişmesinin önüne set çeken bu durumdan
kurtulmanın yolu ceza oranlarının makul oranlara indirilmesi yanında, indirim
ve uzlaşmanın tümden kaldırılması ile olabilecektir. Cezaların bir ve üç kat
uygulanması yerine yarım ve bir kat şeklinde uygulanması makul ve mantıklı
bir cezalandırma olacaktır. Ayrıca dava açılması halinde uygulanacak gecikme
faizi dava tarihinden itibaren vergi hukukumuza af kanunlarıyla da olsa
girmiş olan tefe tüfe oranlarına tabi olmalıdır. Bu aşamada içinde
cezalandırma payını barındıran gecikme faizi zulmüne son verilmelidir. Bu sonuç
ile mükellef adalet mekanizmasından cesaretle daha yüksek ihtimal dahilinde
yararlanacaktır. Uzlaşmanın kaldırılmasıyla da verginin yasallığı tartışması
son bulacaktır. Hatırlı bazı müşavirlerin yüzde on daha fazla indirim sağlama
karşılığında aşıracakları haksız para ve uzlaşma heyetinin altında kalacağı
şaibe ortadan kalkmış olacaktır. Nitekim hayatımda bir defa katıldığım
uzlaşma toplantısında yüzde seksen indirim teklifinden başka bir şey söylenmeyince,
peki bu yüzde doksan indirimi kimler alabiliyor diye bilgilendirilmek
istediğimde aldığımız cevap daha sert olmuştur. Farklı muamelenin bir
kapısının daha kapatılması en büyük kazancımız olacaktır. Bazı
Avrupa ülkelerinde uygulandığını öğrendiğimiz, idari uzlaşmanın akabinde
yargı aşamasında da uzlaşmaya tavsiye ve teklif uygulaması da mevcut sisteme
dahil edildiğinde önemli katkı sağlayıcı ve sorun giderici duruma
gelebilecektir. Bir alternatif çözüm yolu olarak düşünülmelidir. Vergi
Konseyince hazırlanıp, İstanbul YMM odasının sitesinde kamuoyuna duyurulan
Vergi Usul Kanunu taslağında vergi yargılaması konusunun eski şekliyle aynen
korunduğunu üzülerek fark ettim. Konunun vergi yargılamasında mükellef
hakları yönünden yeniden ele alınarak düzenlenmesinde fayda görmekteyim.
7.12.2011 Ömer Bataroğlu Yeminli
Mali Müşavir Eski
Maliye Müfettişi Mali Hukuk
MBA |